<- ->

ANA SAYFA   I   CANLI YAYIN   I   WEB TV   I   HABERLER   I ARAMA YAP  I  ÜYE OL  I  İLETİŞİM

RTV 66 TV

 Kadışehri Haberleri   ?  G
MEHMET ERBİL: ÖĞRETMEN, OZAN, RESSAM… - Rtv66 TV

 MEHMET ERBİL: ÖĞRETMEN, OZAN, RESSAM…

 Açarsam güneşle açıyorum her sabah Ondan tütüyor aşkın gülü Seversem toprakla seviyorum sizi Ondan ışıtıyor buğday evleri. Konuşursam denizle konuşuyorum Ondan sözcüklerim ıslak ve tuzlu. Kızarsam ormanla, rüzgarla kızıyorum Ondan dolduruyor kenti uğultu. Gelirsem halkın gücüyle geliyorum Ondan kesemez kimse yolumu ( Başaran )

Yetenek önemlidir. Rehberlik önemlidir. Malatya vilayetinin Adıyaman kazasında 1948’de doğmuş Mehmet, 1960’ların ortalarına doğru Adıyaman Lisesi’nde iyi bir resim öğretmeninden ders almasaydı belki de biz onu hiç tanıyamayacaktık. Belki de, Gazi Eğitim Enstitüsü’ne giremeyecekti. Öğretmen, ressam, üretgen bir sanat adamı olamayacaktı. 1964’te Mehmet’i resim eğitimi almaya yönlendiren öğretmenler kimlerdi? Onlara bin saygı, bin şükran… Sayın Öner Ayan Öğretmenimize, adaşım Sevgili Emrullah Bulurman öğretmenimize… Onların kılavuzluğuyla Türkiye bir büyük sanatçı kazanmıştır. Daha lisede öğrenci iken dükkan tabelaları yazan, resim sergisi açan bir öğrenciyi Gazi Eğitim Enstitüsü’ne yönlendirdikleri için Ülkemize bir resim eğitimcisi, sanat yazarı kazandırdıkları içindir şükranımız, minnettarlığımız. 1968-69 ders yılı…O zaman Gazi Eğitim Enstitüsü bir köy, kasaba üniversitesi. Öğretmen yetiştiren bir üstün yuva, eğitim ocağı. Dr Niyazi Altunya diyor ki : “ Bu Enstitü, Resim-İş Bölümü ile Ankara ve Anadolu kentlerinde resim, yazı, grafik, fotoğraf sanatlarını tanıtmıştır.” Erbil böyle bir ocaktan “feyz” aldı. Muammer Bakır, Nevzat Akoral, Mürşide İçmeli, Turan Erol, Hidayet Telli gibi eğitmenleri dinledi. Onları rehber saydı, örnek bildi. 1967-68 yılında okulu bitiren 41 öğretmenden, yediveren güllerinden biri de Erbil oldu ve Nevşehir’e atandı. Ankara’ya 310 km, Adıyaman’a 410 km uzaktaki Nevşehir, Erbil için bir gurbet olmadı. Peribacaları diyarını benimsedi. Orta Kızılırmak havzasının güzel diyarı onun için doğal bir laboratuar, bir işlik oldu. Eğitmenlik deneyimleri arttıkça sevdi ve nitelikli öğrenci yetiştirmenin yollarını aradı, buldu. Mehmet Erbil, Nevşehir Kız İlköğretmen Okulu’na atanmasaydı, belki de tanışmayacaktık. Ben 1971’de Ürgüp’te Ünlü ailesine damat oldum; öğretmen Hatice hanımla evlendim. Erbil, Güner ailesine damat oldu; Öğretmen Emine hanımla evlendi. Baba Necdet Güner, Ürgüp’te ilk turizm “misyoneri” idi. Bir derviş sabrıyla , kendi cebinden para harcayarak Anadolu’yu gezip Ürgüp’ü tanıttı herkese. Aynı kasabanın damadı olmak bizi “kardeşce” bağlarla bağladı, yakınlaştırdı. 1972-73 ders yılında Nevşehir’de, öğretmen adaylarına coğrafya dersi verirken, Erbil’in atölyesinden beslendim. Sanat konulu söyleşiler eğiticiydi, öğreticiydi. Orada geçirdiğim her dakikanın ayrı bir değeri vardı. O gün, nöbetçi öğrencilerin özenle hazırladıkları pasta, börek ikram edilirdi öğretmenlere. Yanında demli çay… Postacı bir kitap getirir; bakarım: Duvar resmi, fresko tekniği…Kendini yetiştirmede sonsuz isteği vardır; azimlidir. Bir öğrenci sorununu iletir, çözüm ister. Bir öğrenci yaptığı tabloyu getirir, Onun düşüncesini alır; düzeltecek yerleri öğrenir. Dersler biter, okula fazla uzak olmayan evlerine gideriz. O zamana göre, Nevşehir’de sanırım ondan daha varsıl bir özel kitaplık yoktu. Sanat , yazın, düşün kitaplarıyla dopdolu… Dünyanın en ünlü ressamlarının eserlerinin tanıtıldığı nefis baskılı kitaplar… O raflardan çekip çıkarılan kitapların yönlendirdiği yarenlikler… İlkbaharda, yaz dinlencesinde zaman zaman bir araya geliriz, düşeriz yollara. Çantalarımızda fotograf makinaları. Belki pek pahalı değil; objektifleri de öyle ince değil. Fakat, resim gönül gözüyle çekilir. Öyleyse , niteliksiz makinayla da nitelikli sonuçlar alınabilir. Bir avuntu belki. Attığımız her adım sanat yüklü. Yorulmak nedir, bilmiyoruz. Azimetimiz nereye? Üzengi Deresi…Maden sularının serinliği,hoş içimi…Çantamızda ekmek, peynir, domates var…Güvercinler uçuşuyor. Üzengi Deresi bir saklı cennet…Güvercinliklerin renkli işlemeleri başlıbaşına bir söyleşi konusu… Bir gün benim Murat 124’e bindik. Damsa Çayı koyağından öbür yana, Yeşilhisar canibine geçtik. Eski adı Mavrican olan Güzeldere, Soğanlı Çayı koyağında kaya konilerini gezip dolaştık, resimledik. Rastlantı bu ya, köyde Kimya adlı bir öğretmen, Erbil’in eski bir öğrencisi imiş. Duygulu bir karşılaşma idi. Bizi sevinçle tek odalı evine aldı. Öğrenciliğinde geçirdiği ağır ameliyatın izleri vardı, yorgundu genç öğretmen hanım. Çay hazırladı. Mutlulukla içtik. Anılar dile geldi. Gözlerinde yaşlarla anlattı…Orada, Erbil’in öğretmenliği, sevecen kişiliği gözler önüne serildi. Nasıl sayılan, sevilen bir öğretmen olduğu belirginleşti. Bir gün Başköy-Başdere otobüsüne bindik. Topuz Dağı-Tekke Dağı yüksekliğinde güzel yayla beldesi. Oradan yürüye yürüye Demirtaş, İltaş, Boyalı, Karacaören önünden geçerek, insanlarla söyleşerek Ürgüp’e geldik. Karşılaştığımız insanlardan efsaneler dinledik. İltaş köyü insanının neden safca, temiz kalmış, çocukca duygulara sahip olduğunu öğrendik. Yorulduk, ama unutulmaz izlenimler edindik. Gözlemler yaptık. Yorgunluğumuzu Pınar Oteli’nin bahçesinde bir çay içerek giderdik. Yine bir gün, yürüye Sarıhan’a gidip geldik. Ürgüp’ten aşağı Damsa Çayını izleyerek. Sarıhan tüm görkemiyle duruyordu. Onarılmamış , yıkıntılı Sarıhan daha güzeldi. Fotograflar çektik, yabancı gezginler hayranlıkla izliyordu hanın her bir köşesini. Onlarla da konuştuk, yorgun argın, fakat mutlu, döndük evimize… 1 Ağustos 1977. Kadışehri Ortaokulu’ndan Ürgüp Lisesi’ne yeniden dönmüşüm. O zaman haberleşmek şimdiki gibi kolay değil. Fakat, Erbil ile anlaşmışız. Adıyaman’da buluşacağız. Bindim otomobilime, düştüm yola. Kayseri, Pınarbaşı, Göksun, Maraş (Daha Kahraman idi, Kanlı olmamıştı), Pazarcık, Gölbaşı ve Adıyaman. Akşam serinliğinde buluştuk. Ailecek beni sevinçle karşıladılar. Gölyeri mahallesinde tipik bir Adıyaman evi. Gece fırtına çıktı. Tozlu bir hava. Dışarıda, avluda geçiriyorduk geceyi. Fakat, ne güzel bir geceydi…Sabahleyin düştük Kahta yoluna. Niyetimiz Nemrut Dağı’na tırmanmak. Kahtalı Nedim adlı bıçkın bir şoförü tanıyormuş Erbil. Jeepini 500 TL’ye kiraladık ( Az para değil. Aylığımızın yedide biri).Bozuk dağ yollarından tırmandık. Yolda, Almanya’dan daha yeni dönmüş bir yurttaşın açtığı temiz bir aşevinde sahanda yumurta yedik. Temiz bir yatak gösterdiler. Gece uykusuz kaldığımız için biraz dinlendik; yatıp uyuduk. Sonra Commagene anıtlarını, Kral Antiokos’u resimledik. Bir türlü ayrılamadık. Siverek’ten Belediye Başkanı tam kadro gelmişti. Kenan Mürrey’in bol sövgülü fıkralarını, kendine özgü şivesiyle anlattıklarını dinleyerek, geceyi o dağ başında, üşüyerek geçirdik. Bir gece önce Adıyaman’da tozdan uyuyamamıştık. Nemrut Dağı tepesinde o ağustos gecesinde sıcaklık sıfır dolayındaydı, soğuktan uyuyamadık. Fakat, yaş 30…Dayanılıyor…Hiçbir şeyi dert etmeğe gerek yok… Nevşehir defteri yeter artık… Ankara olsun olursa. Fakat, başkentin içine atanmak zor. Neresi olabilir? Köy Enstitüsü ile ünlü Hasanoğlan…1976…Ben Zara’ya atanmıştım. Bir Ankara gezimde, birden içimden bir istek geldi. Trene bindim Hasanoğlan’da ziyaret ettim Erbil’i. Tanımak istiyordum eski Köy Enstitüsü’nü. “ Çarığımı Yitirdiğim Tarla”nın yazarı, ulu ozan Trakylalı Başaran , Beypazarlı yüce eğitmen, “Yarbükü” yazarı Apaydın, Nevşehir Lisesinde bizim kuşağı derinden etkileyen Hacı Küçükkaraca bu ocaktan yetişmişlerdi. Pek iz kalmamıştı eskilerden, eski ruhtan. .. Ama, yine de yararlı oldu. Nevşehir’de, Hasanoğlan’da sanatını geliştirmişti Erbil. Kuru boya, guvaj, yağlıboya Atatürk portreleri yapmıştı. Diyebilirim ki, ülkemizde en anlamlı Gazi Paşamızın resimlerini O yapmıştır. Her bir eserinin özelliklerini tek tek açıkladı o akşam. Bir tablo gözümün önünden hiç gitmiyor…Peribacalarının dibindeki serin gölgeye sığınmış küçük bir koyun sürüsü. Birbirlerine sokulmuşlar, öylece duruyorlar. Bozkır güneşinin sıcağı o serin Hasanoğlan akşamında içimizi ısıtmıştı. Tablo, sıcak renkleriyle etkileyiciydi. O resimleri incelerken, Melih Cevdet Anday’ ın şiirini söylüyorduk: Atatürk’ün bir sözü vardı Yediveren gül gibi açardı Atatürk’ün bir atı vardı Etilerden beri yaşardı Atatürk’ün bir resmi vardı Buğday tarlası gibi ağardı Atatürk’ün bir saati vardı Durmadı. Ağustos ayında okulun lojmanında sobayı yakmak gerekmişti. Eğitim, sanat, güncel sorunlar yakıp kavururken içimizi, soğuk neymiş? Ertesi gün çıkıp gezdik. Hasan Ali Yücel’i, Tonguç’u düşledim okulu gezerken. Eyuboğlu ailesinin izleri…Tiyatro, kitaplık…Değişse de kimi yapılar, eski hava vardı. Kimi öğretmenler de üretgendi. Bir komşu , evinin önünde kovanları dizi dizi sıralamıştı, bal süzme makinası çalışıyordu bodrumda. Şu dağın başında bir top gül vardı Eşi görülmemiş bir gül katmer katmer açardı Kırk bin köyde kırk bin umut Kırk bin köyde kırk bin tomurcuk Kırk bin adet meyveye durmuş fidan Köy okullarımıza nasıl kahpece kıydılar anlatamam Hey gidi mangal yürekli Tonguç baba Köy okullarımızı kilim misali ilmik ilmik ören Adını kaç aydın koydu acaba Mangal yürekli Tonguç baba Sana Anadolu’nun her yanından Kekik kokan, keklik kokan Cevat Şakir işi Kınından çekilen kılıç gibi bir merhaba Bir mangal yürekli Tonguç baba yetmedi bre şahin aman Bir Tonguç baba daha ( Bedri Rahmi Eyuboğlu ) Mehmet Erbil… O bir öğretmen…O bir sanat adamı…O bir üstün değerde ressam. Bir duygulu ozan ( Son olarak Dalyanlı Yaşlı Amca şiirini okuduk) Gönül ister ki, örneklerine batıda rastladığımız türden kitapları çıksa. Yaşam öyküsü, eskizleri, tabloları, sanat yazıları… Büyük bankalar yayımlıyor böyle kitapları. Sınıflandırmak da olanaklı…Kapadokya ile ilgili resimler…Atatürk ile ilgili resimler…Adıyaman, Fırat boyları, Samsat ile ilgili resimler… Kültür ve Turizm Bakanlığımız ne güne duruyor ! Böyle bir kitap Eğitim fakültelerinin resim bölümlerinde ders kitabı olarak değerlendirilir. Nevşehir yıllarındaki gibi bir araya gelemiyoruz artık. Fakat, iletişim olanakları geliştikçe bağlantılarımız da güçlendi. İnternetle yazışıyoruz. Facebook da var. Ayrıca Erbil, yaptığı çalışmaları CD olarak da bize iletiyor ve bunları ben öğrencilerimle değerlendiriyorum. Mehmet, Emine, Barış, Başak…Şimdi Ankara’da bir güzel aile…Meslek sahibi çocuklar, iyi yetişmiş, çağdaş, aydınlık yüzlü…Işıklı gözlerinde sevinç pırıltıları…Şehir ve Bölge Planlama öğrenimi görmüşler üniversitede. Erbil, yine öğrenci yetiştiriyor. Çünkü sanatçı emekliye ayrılamaz; böyle bir lüksü yoktur. Yine ürün vermeyi sürdürüyor O. Atölyesinde, işliğinde resim-iş bölümleri için sınava girecek öğrencilere, amatör ressamlara dersler vermekte. Ne mutlu ! Öğretmen, sanatçı, ressam Erbil’i tanımış olmak, dostluğunu kazanmış olmak, bu fakirin yaşamındaki en mutlu olaylardan biridir. Bir de, ardı ardına sanat, öykü,şiir, deneme kitapları çıksa, okuyup okuyup öğrense, müstefid olsa mutluluğu daha da artacak… Bir büyük sofra olsa yurdumda Bütün ulus karnını doyursa oradan Bir ucu Çankayalar Öbür ucu Edirne, Van, Muş Toplansak üç öğün O kocaman masanın kıyısına Eşit ekmeklerle –eşit peynirlerle hepimiz Yesek içsek Sonra ayağa kalksa sofrabaşı Dese, bugün yemek iyi değildi ya Daha iyilerini sunacağız, yarın ( Fazıl Hüsnü Dağlarca )

( Bu Habere Yorum Yazmak İstemez misin ! )

Yayın Tarihi:-12/25/2011 7:04:28 PM  Görüntülenme: 2153

Bu Haberi Paylaş !

 

Bu Haber e Yapılan Yorumlar Henüz Yorum Yapılmamış

Bu Haber'e Yorum Yaz !

Ad Soyad :

 

  Yorumunuz :

   

                

HABERLER

SIZDEN GELEN HABERLERI
TÜRKIYE GÜNDEM
YOZGAT SPOR HABERLERI
AKDAGMADENI HABERLERI
AYDINCIK HABERLERI
BOGAZLIYAN HABERLERI
ÇANDIR HABERLERI
ÇAYIRALAN HABERLERI
ÇEKEREK HABERLERI
DÜNYA GÜNDEM
DÜNYA HABERLERI
KADISEHRI HABERLERI
SARAYKENT HABERLERI
SARIKAYA HABERLERI
SORGUN HABERLERI
SEFAATLI HABERLERI
YENIFAKILI HABERLERI
YERKÖY HABERLERI
YOZGAT HABERLERI

Diğer Haberler

 

 
*Belgeseller
*Web TV
*Haberler
*Canlı TV
*Resim Galeri
*Anket
*Foto Galeri
*Hava Durumu
*Firma Rehberi
 
*Künye
*Sitene Ekle
*İletişim

Copyright Yozgat TV 2011-2022   All Rights Reserved

Sitenin Tüm Hakları Saklıdır.